11 Nisan 2012 Çarşamba

Mahir Yavaş - Hayatım Roman Yazısı

MAHİRKELAMDAN SEÇME SAPAN HAYAT HİKAYESİ

DİKKAT DİKKAT BU KİTABI SONUNA KADAR SAKIN OKUMAYIN

SONRA PİŞMAN OLMAYIN..

“Gözlüklerinizin ayarıyla oynamayın”
Kitabın kahramanı sıra dışı bir insan Mahir Lütfü TOPAL Lakaplı Mahir YAVAŞ
Önemli Not : ( Bu kitabın hiçbir yan etkisi yoktur.) Fakat Yine de 18 Yaş altı okumasın.
Kitabın özeti Traji komik olaylarla yaşanmış bir hayat hikayesi.
Bu kitabın yazarı Mahir YAVAŞ İlkokul mezunu olduğu halde hayat üniversitesi ikinci sınıftan terk olup uluslararası bir üne sahiptir ve nesli tükenmeye başladığından kelaynak kuşları gibi koruma altına alınmıştır
Mahir YAVAŞ 57 Model Olup Ankara’nın  şirin ilçesi Beypazarı’nda Gazeteci bir Anne ve Baba tarafından 5 çocuğundan biri olarak imal edilmiştir fakat her ne hikmetse biraz malzemeden çalmışlar galiba imalat hatası olarak piyasaya sürülmüş.Çünkü Anadan doğma değil fakat sonradan olma % 53 Özürlüdür ( Sakattır) Kafadan değil ayaktan topaldır. Bu kitabımı Özellikle Koç Burcu ve Balık burcu olan ve  espri anlayışı olan kişilere hastanede ziyarete gittiğiniz kişilere, Doktorlara, Röprezantlara, tatile çıkan arkadaşlarınıza ,Doğum günü yapanlara eğlenceyi sevenlere uzun yolculuk yapanlara ,stresten kurtulmak isteyen iş adamlarına .Gazetecilere hediye edebilirsiniz tavsiye ederim.

Bu kitabı okurken Saddam,Clinton, Devlet adamları Kraliçelerden mucizelerden.Hastanelerden  hatıraları okuyarak  hem ağlayacak hem güleceksiniz hem ibret alacak hem düşüneceksiniz.” Zaten kitap okumuyorsanız lütfen  benimle tartışmayın.”

HAYATIM ROMAN

Çocukluğumu yaşadığım.Beypazarı’nda sabah öğleye kadar abonelerin ev ve işyerlerine hürriyet gazetesi dağıtıp öğleden sonra ilkokula giderek okul çıkışı gazete büfesinde gazete satarak Eskiden (15 kuruşa son gazetesi Akbaba mizah dergisi Ses ve Hayat mecmuası satıyorduk) Akşamları ise kahvehanelerde ve içkili lokantalarda milli piyango bileti satarak aile bütçesine katkıda bulunarak hayat okuluna adımımı attım.
İlkokulu bitirince okumadım babam beni oto boyacısı olarak sanayie çıraklığa verdi.
Beypazarı ve Kars Reno Servisinde oto boyacılığı yaptım ve 1980 yılında İstanbul kartal Maltepe’ye asker olarak geldiğimde birliğimin içinde bulunan cezaevinden Mehmet Ali AĞCA’NIN Kaçtığını duydum. Hafta sonu evci olarak  kız kulesi karşısında Üsküdar’da Amcamlarda kalıyordum.Genç yaşımda hem doğuda hem batıda kalmış insanları tanımaya başlamıştım fakat “insanları tanıdıktan sonra hayvanları daha çok sevmeye “başladım.
Askerden sonra Ankara Polatlı’da  Öğretmen olan ağabeyimin yanına Polatlı’ya yerleştim. Oto boyacılığımın yanı sıra Polatlı da sosyal faaliyetlere ve gazeteciliğe başladım. Hürriyet gazetesi muhabiri olarak Rahmetli Turgut ÖZAL’IN 1989 Yılında Polatlı kargalı köyüne düşerek yanan helikopterin resim ve haberlerini atlatma haber yaparak haber dalında ödül aldım.
Polatlı’da üniversite mezunu  iki bayan arkadaşla ilk çevre derneği olan T.T.K.Derneğini kurdum.
Polatlı bir çöldü ve Ağaca ihtiyacı vardı bizler ise” Doğayı seviyoruz kirletiyoruz .ağaçları seviyoruz kesiyoruz “biri bana seni seviyorum “diyecek diye ödüm kopuyordu diyordum.
Ve ağaç dikiyorduk. Bu arada size bir şey hatırlatayım kesinlikle dul kalan erkek ve bayanlar sosyal faaliyetlerde daha çok başarılı oluyorlar.                           


MACERA BAŞLIYOR                                                                                    

MİLLİ PİYANGO (20 trilyon)

 

Polatlı Yeni sanayi sitesinde oto boya dükkanım vardı bölgenin en iyi oto boyacısı idim ilk fırın boyayı ilk bilgisayarlı boyayı ben getirmiştim. Bir gün sanayie İstanbul Üsküdar’dan Polatlılı iki kardeş Renault oto yedek parçası üzerine dükkan açmıştı bu arkadaşlarla samimi olmuştuk birisi Apdülkadir diğerinin ismi Remzi idi bir gün çay içmek için remzinin dükkanına uğradım remzinin morali çok bozuktu ne oldu remzi diye sordum Milli piyango bileti almış ve son tek rakamla 2 milyon ikramiyeyi kaybetmişti.yıl 1986 2 milyon çok para remzi bak dedim ben gazeteciyim bazen gazetelerde baskı hatası oluyor başka gazeteye baktın mı dedim hayır dedi al sen bak diye bana verdi bende iş yerime gidince cebimde çıkmayan bilet vardı  hemen sonu iki olan biletin üzerine yedi rakamını yapıştırdım ve masanın üzerine bıraktım remzi geldi bilete baktın mı dedi işim var bakamadım dedim gazete masanın üzerinde al sen bak dedim remzi gazeteye bakar bakmaz bağırdı gazete ve bilet numaraları aynı idi ve koşmaya başladı remzi 100 metre ben CANSIN’ın rekorunu kırdı. Hemen arkasından dükkanına gittim her kese para çıktı diye telefon ediyordu boşuna telefon etme bilet sahte dedim inanmadı ver göstereyim dedim ulan ben enayi miyim ya bileti alır kaçarsan bu hamiline çektir ben sonra ne yaparım dedi. Bende bileti bana verme ışığı yak ışığa tut dedim remzi bileti ışığa tutunca yapışan yer kalın olduğu için ışıkta gördü ve koltuğa yığıldı mahir çok adisin dedi. Aradan bir ay geçti remzi köye gitmişti dükkanda abisi Apdülkadir KOCADAĞ Duruyor o yıllarda sayısal Loto yoktu sadece Loto vardı ve sekiz beraberliğe para veriyordu kadir Lotoyu bana vererek Mahir sende gazete vardır Lotoyo bir bakıver diye bana verdi o sıralar dört hafta sekiz beraberlik bilen çıkmadığı için Loto devretmişti kupona baktım yarım kolon oynanmış eskiden bayiler yarım kalan kısmı kalemle çiziyordu baktım bitiş çizgisi çizilmemiş bayi unutmuş hemen üzerine eski boş Lotoyu koyarak bir sekiz birde iki tutan kolon oynadım ve çizgiyi kapattım. Hemen koşarak müjdeyi verdim.  Hemen kuponu kasaya kilitledi o yıllarda bilgisayar sistemi olmadığı için ikramiyeler bir hafta sonra belli oluyordu kadir tüm mahalleye kıymalı pide ısmarladı sonradan Lotonun  sahte olduğunu söyledik çok kızdı adımız yalancıya çıkmıştı aradan zaman geçti ben Apdülkadirin evinde kiracıyım altlı üstlü oturuyoruz bir pazar günü kadirin karısı beni kadirin çağırdığını söyledi Kadir ava gitmiş ve düşüp ayağını kırmış. Mahir dedi çok borçluyum al şu  anahtarları kasada alacak listesi var .alacaklarımı toplayıver dedi ben senin kasanı açmam Remzi’de gelsin dedim o sırada milli piyangonun Avrupa çekilişi yapılmış büyük ikramiye Türkiye ye Polatlı ya çıkmış fakat şanslı kişi  bulunmamıştı  Remzi ile dükkana gittik. Yazar kasanın düğmesine basınca zank diye açıldı. En üstte tam bilet duruyordu. Baktım numarası 167602 idi. Remzi dedim bu bilete tam iki milyar var dedim. Hastir oradan dedi. İnanmadı. Türkiye’de bir milyar büyük ikramiye Şahin SARI’YA çıkmış. Fakat iki milyar ilk defa çıkıyordu.Şu anki değeri 20 Trilyon Hemen evde yatan abisi Kadire telefon ettim. Müjde abi sana iki milyar çıktı dedim. Mahir lütfen beni hasta yatağımda işletme dedi. Abi şerefsizim çıktı dedim. Sen zaten şerefsizsin. Bize iki defa kalp krizi geçirttin dedi. Peki müjdeme ne alırsın dedim. Ne istersen alırım dedi. Polatlı’da yeni otosan Ford acentesi açılmıştı. Sıfır araba altı milyon TL idi. Alırım dedi. Hemen bileti alıp eve gittik. Bileti ve listeyi gösterdik. Ayağım kırık ben gelemem dedim. Siz alıp gelin dedi. Benim kaplumbağa volksvagenim vardı. Kardeşi Remzi ile yola çıktık. Yolda Remzi fenalaştı. Bize dedi kırk milyon çıksaydı yeterdi dedi. Ankara Kızılay’da remzinin eli gömleğinin yaka cebinde kalbinin üzerinde Napolyon gibi yürüyor bileti saklıyor. Milli Piyango İdaresi Genel Müdürünün odasına çıktık. Bileti Röntgenden geçirdiler. On bin lira karşılığında size iki milyar para veriyoruz. Medyanın karşısına çıkacaksınız dedi. Remzi ben çıkmam dedi. Mahir çıksın dedi. Ben büyük salona girdim. Kocaman masanın üzerine destelerle para yığmışlardı. Etrafı ise gazete muhabirleri ile dolu tam karşıda ise TRT televizyonu vardı. Hemen flaşlar patlamaya başladı ben hemen dışarı çıktım para benim değil her kes gelip benden para isteyecek dedim. Hemen abisi kadiri aradık bir şey olmaz çıkın dedi resimler çekildi masanın üzerindeki en büyük para 20 bin lira idi milli piyango müdürüne söyledim banka müdürü geldi haydi paraları götürelim dedim aşağıda arabam var dedim araban ne dedi kaplumbağa wolks wagen dedim yahu o paradan hariç 17 çuval daha para var dedi o zaman ayaklarımız yerden kesildi şimdinin 20 trilyonu iyi para çek yazalım dediler amca 9 tane sıfır koyacaksın dedim çeki aldık bankaya gittik banka müdürü hesabı açtı günlük faizi bile çok fazlaydı boğazda villalar alınıyordu en lüks oto 6 milyon idi banka müdürü lüks bir yerde bize yemek ısmarladı Polatlı’ya dönüşte benzin bitti Remzi’de ve bende para yoktu yolda kaldık petrole girdik benzinciye bizim bankada 2 milyar paramız var bir ara veririz dedik adam bir arabaya baktı bir bana hastirin oradan dedi ben iş elbiselerim ile gitmiştim.  O Sırada cebimde 20 mark para çıktı onunla benzin alıp Polatlı ya geldik evin önü araba dolmuş her duyan bankacı eline çiçek alıp kadiri ziyarete gelmiş kadir bir gece Eskişehir’e kaçtı çünkü her kes akraba olmuştu daha sonra İstanbul’a yerleşti Renault yedek parça toptancılığı ,hayvancılık yaptı bu arada bana söz vermiş olduğu arabayı almadı daha sonra remzinin ikiz olan çocuğundan biri ölmüş Apdülkadir iflas etmiş ve Avustralya’ya yerleşmiş diye duydum.Kısacası bilet hiç kimseye yaramıyor çünkü milletin gözü kalıyor Polatlı’da ayrıca 3 yakın arkadaşıma yine milli piyangodan para çıktı biri öldü biri iflas etti. Kimseye yaramadı bilet alan kişi karısına dahi duyurmadan hayır yaparak bu parayı koruyabilir yoksa hayatı felç olur.


POLATLIYA İLK RADYO     


Polatlı’da o yıllarda YENİ RADYOLAR KURULURKEN Ali ATEŞ ve Oğuz YILGÖR İsimli gurbetçi  arkadaşlarla Mega FM İsminde bir özel radyo kurduk gece canlı yayın yaparken bayanın biri sizi her gün seyrediyoruz diyordu ilginç bulmacalar fıkralar anlatıyorduk yayın odasının kapısında Dikkat canlı yayın var yazısının altına bir arkadaş “Sazan da bulunur “yazmıştı.Radyomuz kapatılmıştı arabanın bagajından korsan yayın yapıyorduk.


HATIRALAR  ( GAZETECİLİK )

  Hatıralar bölümünde bugün gazetecilik var.
Şimdi diyeceksiniz ilkokul mezunu oto boyacısından gazetecilik ne alaka diyeceksiniz.Gazeteci bir ailenin  çocuğuyum. Annem ve babam Beypazarı hürriyet gazetesi baş bayisi idi aynı zamanda hürriyet bölge muhabirliği yapıyorlardı. Günde  25 kuruştan 500 hürriyet satıyorduk bende  sabahtan abonelerin evlerine gazete  dağıtıp öğleden sonra ilkokula gidiyor akşamları kahvehane  ve içkili lokantalarda milli piyango bileti satıyordum. Yaz tatilinde ise Ayaş içmeceleri ( kaplıcalarda ) seyyar gazete dergi ve simit satıyordum. En büyük abım şimdi emekli öğretmen olan Alaaddin yavaş  zamanın gazeteleri ULUS VE YENİ TANİN Gazetelerinin muhabirliğini yaptı. Benim büyüğüm ise belediye başkanı oldu ben ise okumadım babam beni oto boyacısı çıraklığına verdi.yeni sanayide oto boyacılığı yaparken Hürriyet Gazetesin de bir ilan dikkatimi çekti Polatlı bölgesi için haber muhabiri Aranıyordu. Hemen Ankara haber müdürü Ahmet TEK’İ Aradım fotoğraf çekmeyi biliyor musun dedi makinem zaten vardı bir süre çalış daha sonra muhabirlik kartı çıkaralım dedi daha bir ay olmadan muhabirliğim kabul edildi gazeteciliği öğrenmeye başladım bir köpek adamı ısırırsa haber olmuyor adam köpeği ısırırsa haber oluyordu. 1989 Yılında      eski hasta haneden Dr. Zafer ECEMİŞ Telefon etti kargalı köyüne orman bakanlığına ait bir helikopter düşmüştü hemen arabayla olay yerine gittim görüntü korkunçtu cesetler yanıyordu itfaiye yeni gelmişti 3 kişi olay yerinde yanarak öldü Tuğçe isminde bir çocuk kurtulmuştu o da hastanede öldü. Hemen resimlerin negatiflerini uçağa yetiştirdim İstanbul baskısına girmişti Fakat filmler yoldayken telefon geldi helikopter orman bakanlığına aitti fakat rahmetli Turgut ÖZAL’IN ANTALYA GEZİSİ İçin yola çıkmıştı kazada pilotların eş ve çocukları hayatını kaybetti. O yıllarda sadece STAR Televizyonu vardı ertesi günü Hürriyetin baş sayfasında manşet olarak haber yapıldı. Tüm medya haberi bir gün sonra Hürriyetten öğrendi ve Gazetecilik dalında Hürriyet gazetesi Gn. Md. Taner ATİLLA’DAN haber ödülü Aldım daha sonra gazeteciler derneğinin çıkartmış olduğu İLETİŞİM Dergisinde  en hızlı Gazeteci diye haber konusu edildim. Hürriyet ten sonra SHOW TV Muhabirliği iken  8 EKİM 1994 YILINDA Polatlı da SOĞANIN ALTIN YILI DİYE İlçe tarım md. Hamit SINMAZ.IN Röportajını  yapmış olduğum  haberin kasetini Ankara’ya götürmüş ve o korkunç kazayı yapıp kendim haber olmuştum. Kazadan sonra ise düzeldikten sonra  SABAH Gazetesi ve ATV Polatlı muhabirliği yaptım. Polatlı gazeteciler derneği üyeliği yaptım. Eşim bazen TV’ de araştırmacı gazeteci yazısını görünce bana takılıyor sende araştırmacı gazeteci olsana diyor. Polatlı’da ise yıllarca yerel basında Halkın GÜNDEMİ Köşesinde köşe yazarlığı yaptım. Ve şu anda bu köşemde halkın duygu ve düşüncelerine tercüman olmaya çalışıyorum. Eğer sizlerde bu köşemde yer almasını istediğiniz konular varsa lütfen beni 621 25 00 dan 100 Numarayı  ARAYABİLİRSİNİZ.
Dip Not:GAZETECİLİĞE YENİ BAŞLAYACAK OLAN GENÇ ARKADAŞLARA TAVSİYELER:
Haberi değiştir gerçekleri değiştirme
Haberden vazgeç insanlıktan vazgeçme
Haber yaz hayal yazma
Haberi çöpe at iftira atma
Haber et hakaret etme
Haber yap tahrip yapma
Haberinle teskin et isyan ettirme
Haberini boz birliğimizi dirliğimizi bozma.
 HAYIRLI HABERLER DİLEĞİ İLE MAHİRKELAM
Mahir YAVAŞ
  
1993 Yılında Ankara Polatlı yolu tek şeritti ve çok kaza oluyordu ve bende devamlı  kaza resimleri çekiyordum haber müdürüm artık 10 taneden az olursa habere gitme diyordu ben de 9 ölü var biri ağır yaralı onu da öldürelim haber olsun diyorduk.



ÖLÜYE POZ VERDİRMEK

Bir gün arkadaşlarımla Ankara’dan  Polatlı’ya gelirken E 90 karayolunun HEMA Dişli fabrikası önünde tali yoldan ana yola çıkan kamyon taksiyi parçaladı arkadaşlarım gövsü açılmış yaralıyı çıkarırken bende resim çekiyordum. Arkadaşın çıkarttığı vatandaş anında ölmüştü ben de heyecandan arkadaşa flaş patlamadı yaralıyı bir daha kucağına al demişim şoför ölmüş fakat bir bayan yaralıyı kurtarmıştık yani elimizde olmadan cenazeye poz verdirmiştik

AYNI YERDE ÖLÜMDEN DÖNDÜM

E-90 Karayolunun çift yol olması için  başlatmış olduğum imza sehpasını HEMA Dişli fabrikasına bırakmıştım çalışan işçiler imza atacaktı. Radyo için Ankara’da görüşme yapmış geliyorduk Hema dişli fabrikası karşısında durduk yol çok yoğundu ben karşıya geçmek için birden geçen otobüsün arkasından yola fırladım tam yolun ortasında tır kamyon ile kafa kafaya geldik tır korkunç bir korna basarak yoldan çıkmış ve benim yüzümü kamyonun dorsesi adeta yalamıştı kendimi bir adım geri attım ensemi tam gaz geçen bir otobüs yaladı arkadaşlarım gözlerimi kapatmış ve beni yerde paspas olarak hayal ediyorlardı ben ise donmuş kalmıştım, ülfet usta tokat atıp beni kendime gelmem için kovalamaya başladı.ABS Firenli çok sevdiğim ve yıllarca giydiğim ADİDAS Marka spor ayakkabılarım hayatımı kurtarmıştı

YENİ BAKANLA RÖPORTAJ

Yine Hürriyet muhabiriyim ANAP’IN Sağlık bakanı Halil ŞIVGIN İlk gün görevine başlamış aynı gün ORS Ortadoğu rulman fabrikasında 200 işçi yemekten zehirlenmişti Akşam bir düğüne gitmiştim eve geldiğimde gazeteden arkadaşlar beni aradı hastaneye bakan gelecekmiş bir bakıver dediler  meğerse bakanın adamları.Bakan gece Polatlı’ya gidiyor diye gazeteye haber vermişler Hastaneye girdim fotoğraf makinem cebimde bakanın yanına yaklaştım bakan müsteşarına emir veriyor hürriyet gazetesinden gelecekler hemen bana haber ver diyor. Bakanım ben geldim dedim ve fotoğraf makine mi çıkarttım fakat neye uğradığıma şaşırdım bakan bana sarılıp öptü efendim hoş geldiniz dedi beni baş hekimin odasına aldı baş hekim Ali Rıza KOÇOĞLU idi hemen kahve yapıldı bakan faksla haberi geçebilirsin dedi bana sigara uzattı bu kadar ilgiyi görünce sigara içmeyen ben bacak bacak üzerine atmış bir yandan kahvemi yudumlarken bir yandan sigara içmeye çalışıyordum bakan gelirken 5 tane ambulansla gelmişti hemen hastaları ziyarete başladı bir yandan da objektifime hastalara sarılıp poz vermeyi de ihmal etmiyordu.

FUARDA MANKENLER

Yine arkadaşım Ülfet AYHAN ile Ankara’da lüx bir otelde otomobil fuarı yapılıyordu ve son model otomobilin yanında süper mini etekli çok güzel bir manken vardı. Ziyaretçiler mankenin resmini çekmek istiyordu fakat manken poz vermiyordu.Ülfet elimdeki broşürleri poşetleri tut şu mankenin bir fotoğrafını çekeyim dedim.Ülfet baksana hiç kimseye poz vermiyor sana mı verecek dedi ben çekerim dedim. Mankenin kulağına bir şeyler fısıldadım bayan elindeki sigarayı bıraktı ve otomobilin üzerine yatarak çok seksi pozlar verdi bir derken birkaç fotoğraf çekmiştim.
Arkadaşım kolumdan çekiştiriyor sen kızın kulağına ne dedin diye soruyor. Ben gazeteciyim hafta sonu çıkacak ilavemize seni kapak yıldızı yapalım dedim kız bayıldı.Pozları verdi

E 90 KARAYOLUNU KESTİK

 

Ankara Polatlı yolu olan E 90 Karayolu can almaya devam ediyordu. Bütün Ege ve Akdenize bu yoldan gidiliyordu günde binlerce araç geçiyordu. ve E 90 en az 10 yıl gecikmiş ve ihmal edilmişti . Polatlı’mızın saygın ailelerinden olan Burhan BIYIKOĞLU yine bu yol üzerinde bulunan Hema dişli fabrikasında mühendis olarak çalışıyordu .İşinden evine gelirken bu yolda hayatını kaybetti aynı hafta 3 ayrı kazalarda tam 9 kişi ölmüştü. Kazaların sebebi ise yolun hem tek şeritli olması hem sürücü hatalarıydı. Burhan beyin kızı sanayideki iş yerime telefon ederek “Mahir abi biz lise olarak karar aldık yolu keseceğiz sende sivil toplum kuruluşlarını harekete geçir dedi.  O Zamanlar Polatlı’da POGİAD Polatlılı iş adamları derneği kurulmuştu ve Başkanı ise daha sonra Polatlı belediye başkanlığı yapmış olan Sami ÇAY’DI Sami bey çarşıda ben sanayide faaliyetleri başlattık ve arkadaşım marangoz olan Ülfet AYHAN’NIN Dükkanında yüzlerce pankart hazırladık Pankartlarda rahmetli de sollardı, E 90 Mezarlığına hoş geldiniz.Evinizle helalleşmeden E 90’A Çıkmayın gibi çeşitli yazılar vardı. İş yerim pankartlarla dolmuştu. Birden sivil polis ekibi
İş yerimi bastı polisler sen yolu kesecek missin bunun suç olduğunu biliyor musun dediler.Bende yol kesecek eşkıya değilim ben burada garip bir oto boyacısıyım dedim.”pekii bu pankartlar ne “diye sordular ben oto boyacısıyım sizlerde isterseniz size de yazabilirim dedim onlar gitti bu sefer Emniyet müdürümüz Mehmet bey geldi mahir seni birkaç günlüğüne Gümüşlüye alacağız dedi ben de hay hay gidelim dedim çıraklar mahir usta sen gümüşlünün neresi olduğunu biliyor musun dedi ben de hayır bilmiyorum dedim gümüşlü Polatlı hapishanesi dedi .hemen müdür beye 5 dakika bekleyin tüm ulusal haber merkezlerini arayayım “yol için hapse girdi diye haber yapsınlar dedim”Ben telefon ederken Polis ekibi bu bizim başımız belaya sokacak diyerek hemen gitmişler ertesi günü Polatlı Dört yolda binlerce öğrenci ve sivil toplum kuruluşları,öğrenciler,vatandaşlar toplanmıştı. Yolu trafiğe kapattık kilometrelerce kuyruk oluştu tüm ulusal basın ordaydı. Öğrenciler Slogan atarak yürüyüş yaparken bir milletvekilinin aracını sardılar ve sallamaya başladılar.vekil panik içindeydi çocuklara zorla bıraktırdık. Kalabalık sanayie kadar yürüyüp oradan çarşı merkezine yöneldiler .
Cumhuriyet meydanın da Atatürk heykeli önünde bir basın açıklaması yapıp dağılacaktık Etrafımızı polis jandarma sarmıştı ve Mehmet bey kravatını çıkararak tüm ekibine ellerine sopa vererek dağıtın hepsini diye saldırın komutunu verdi tam o anda ben bağırarak istiklal marşı diye hemen korkmaz sönmez bu şafaklarda dediğimizde tüm polisler taş kesilmiş ve ellerinde cop ve sopalarla hazır ol vaziyetine geçmişlerdi. İstiklal marşı söylenirken birkaç elebaşı olarak bizler kaçtık polis marş biter bitmez ortalığı dağıttı. Ortalık savaş alanına dönmüştü.Ertesi günü iş yerime gelen polis ifadeni
 Alacağız diyerek beni emniyete götürdü. Em Md. Mehmet beyle samimiydik aynı zamanda gazetecilik yapıyordum.Müdür bey soruyordu mahir biz sizin kafanızı gözünüzü yaracaktıt ucuz yırttınız “İstiklal marşı nereden aklına geldi “dedi Müdürüm akşam ev de Kemal SUNAL’IN Filmini seyrediyordum Şabanı kovalıyorlardı tam yakalayacaklar şaban ezan okumaya başlıyordu kimse dokunmuyordu dedim güldü ve arkaya geç ifaden alınsın dedi ifademde “ben yoldan sanayi ye giderken kalabalığa karıştım” dedim ve ilk sabıkamı almıştım.

17 MUCİZESİ “KORKUNÇ KAZA “


Polatlı Sakarya zaferi  şenlikleri her yıl 13 Eylül de kutlanıyordu ve siyasilerin bir türlü çift şeritli yol yapmadığı E 90 karayolunun çift şeritli yol olması  için şenliklerde bir kampanya başlattım      Özel bir tezgaha çamaşır makinesi sıkma rulolarına 50 metrelik faks kağıdı dolayarak tek başıma 250 metre boyunda   tam 17 Bin imza topladım.Yollara E 90 MEZARLIĞINA HOŞ GELDİNİZ “RAHMETLİ DE SOLLARDI “DİYE AFİŞLER ASTIM. O sıralar SHOW TV Muhabirliğini Polatlılı haber müdürümüz olan Ümit ASLANBAY’DAN Almıştım Polatlı’da soğan ekiliyor ve o yıl tarlanın değeri kadar SOĞAN para etmişti “SOĞANIN ALTIN YILI “Diye haber çekiyordum arkadaşım ülfet AYHAN Kamera çekerken haberi düzgün okumak için yazılı metni arkadaşımın göbeğine iğneleyip oradan okuyordum. Bir resim çeken olsaydı çok komik olmuştuk .Haberin kasetini o zaman  Cinnah caddesinde bulunan SHOW haber merkezine teslim ettim. Ve Polatlıya dönerken 8 EKİM 1994’DE o korkunç olay başıma geldi mücadelesini vermiş olduğum ve 17 bin imza topladığım E 90 Karayolunun 17 Km.sinde Saat 17, DE Karşı şeritten üzerime uçan otomobil ile çarpıştım karşı araçta üç kişi öldü ben ise 17 Kırıkla kurtuldum 17 gün komada kaldım.Benim hiçbir suçum yoktu Ankara girişi ve çift yoldu, önüm boş arkam boş sağım solum boştu yukarı bakmayı unutmuştum ve karşı şeritteki araç refüje çarparak üzerime uçmuştu.Her iki araçta hurdaya çıkmiştı.
Eşimden ayrılmış 20 günlük askerken babam ölmüş daha sonra Annemi kaybetmiştim.
Kaza sonunda bir çuval hurdalık olarak önce trafik hastanesi daha sonra Hacettepe aciline kaldırılmışım.

HALUSİNASYON GEÇİRDİM

Komadayken Yağ ambolisi geçirmişim Emboli”kırıklardan ilik yağının kana karışarak kan basıncıyla beyni ve kalbi tıkamasıdır. “ Emboliden kimse kurtulmamış ve aileme kardeşlerime ölüm haberim gitmiş.Sabah 09.da cenazeyi alabilirsiniz demişler Aynı anda arkadaşım ülfet Ayhan’ın Almanya’daki kardeşi Burhan telefonda durumu öğrenince Polatlı talebe yurdunu arayarak Polatlı’da benim adıma mahire bir kurban kesin ve hatim duası okuyun demiş  ve kurban kesilip, öğrenci çocuklar hatim duası okumuşlar..Halusinasyon olayında yoğun bakımda Mahir Eks oldu diye tabelaya yazmışlar Eks demek ölüm demek sabah oldu ben morgdayım 6/7 cenaze var görevli geldi cenazeleri buzluğa koymaya başladı  o sırada ise ben ise buharlaşarak vücudumdan ayrıldım ve tavana yükseldim kendi cesedimi seyrediyorum. Görevli geldi tam kucağına alacak yahu bu ceset soğumamış dedi nabzımı ve şah damarımı kontrol etti anlayamadı ve görevli hemşireyi çağırdı hemşire nabzımı kontrol ederken üzerimdeki yeşil örtü kaydı ve yere düştü üzerim çıplak olduğu için utandım ve örtüyü tutmak için uzandım fakat aşağıda hiçbir kımıldama olmadı hemşire bunun nabzı çok yavaş atıyor dedi ve doktoru çağırdı ,Doktor hemen solunum cihazına bağlayın dediler ve benim film koptu sonrasını hatırlamıyorum
Ben yeniden yoğun bakımdayım ve başımda o gün nöbetçi olan Türkiye’nin tek ortopedisti vuslat hanım beni hayata döndürmüştü. (Demek ki son kullanma tarihim geçmemiş)
Arkadaşım ülfet AYHAN Arkası açık aracıyla cenazeyi almaya gidiyor ve tekrar canlandığımı duyunca Polatlı’ya geri dönmüş cenazeyi bekleyen arkadaşlarım ne oldu diye sorunca Mahir çift yol için uğraştı çift yolda kaza geçirdi çift yolda öldü ,öbür dünyaya gitmiş bakmış ki sırat köprüsü tek yol hemen çift yol olması için kampanyaya başlamış onun için iade etmişler diye espri yapmış. Eşimden ayrılmıştım ve çok hızlı bir hayatım vardı Teak won do sporu   gazetecilik,çevrecilik az da olsa yakışıklılık vardı ilkokul mezunu olduğum halde üniversiteden kız arkadaşlarım vardı. Ve bazıları mahir hadi evlenelim dediklerinde”” Bir bardak süt için evde inek beslenmez “diyordum”kızlar sinirleniyorlardı fakat kaza sonucu hastaneye gelen kız arkadaşlarım sen bize böyle diyordun “ulan sen hem ikinci elsin hem darbelisin” diyorlardı. İkinci el eşimden ayrıldığım için darbeli ise kaza geçirdiğim için. Hacettepe’de solunum için boğazımı delmişlerdi hortumla boğazımdaki hortumdan sıvı veriyorlardı odada 6 kişi idik yanımda yatan bir amcaya bacağını kalçadan alacağız yoksa öleceksin dediler amca kabul etti fakat sabaha kadar uyumadı ameliyat sonrası olmayan bacağını kaşıyordu psikolojik olarak bir süre bu durum devam ediyormuş .Bir buçuk ay tuvalete çıkamamış ve kabız olmuştum Doktorlar ilaçla uğraştı sonuç yok en son Hüseyin efendi halleder dediler.Hüseyin efendi hademeydi elinde bir hortumla geldi dön arkanı dedi arkadan hortumu salmıştı iki şişe zeytinyağı ve sıcak suyu honiyle boşalttı ve hayatımın en zorlu boşaltımını yapmıştım.içimde adeta bir adacık oluşmuştu.kollarım ve bacaklarım kırılmıştı suratım çenemden ikiye ayrılmıştı yoğun bakımdan çıkınca kardeşim Sabri  ziyaretime gelmişti bana bir isteğin var mı? Diye sordu bende diş fırçası ve terlik istemişim.                                    (6)
Ertesi gün yanıma gelen  kardeşim Sabri ye ne oldu istediklerimi getirdin mi?diye sordum.yok getirmedim dedi  niye getirmedin diye sorduğum da”Abi sana  zahmet olmasın diye ben arabadan hepsini topladım senin yerine fırçalıyorum  bir tanesinde çürük var.doktora götüreyim mi diye sormaya gelmişti.”çünkü ağzımda  hiç  diş kalmamış    ayaklarımda kırıktı sizin anlayacağınız hem terliğe hem de diş fırçasına ihtiyacım yoktu. Altı kişilik koğuşta bize ters davranan bir hemşireye gıcıklık olsun diye hepimiz birden hemşireden sürgü istemiştik.( sürgü büyük tuvalet için, ördek küçük çiş için kullanılıyor) ara sıra  görevlilerden yeşil başlı ördek istiyorduk.3 Ay hastanede kaldım Bağ Kur’lu olduğum için sigortam geçersiz olmuş ve hastane de rehin kalmıştım. Polatlı’da yardım kampanyası yapılmış ve biraz para toplanmıştı.Kaymakamımızın ve Hastane başhekimimizin yardımlarıyla iki gün rehin kaldığım Hacettepe hastanesinden taburcu olmuş ve  ikisi de Öğretmen olan Ağabeyim ve yengemin evine sedyeyle getirildim .O Zaman avukat daha sonra Beypazarına belediye başkanı olan Mansur abim defalarca maddi yardım yaptı Bağ Kur borçlarımı kapattı.Allah razı olsun. En büyük ağabeyim Alaaddin YAVAŞ Beni evine aldı babalık yaptı
Karadenizli olan yengem hediye bana kardeşi gibi baktı çocukları Hakan ve Neslihan pansumanlarımı yaptı. eve çok ziyaretçi geliyordu ve Hürriyet gazetesinde çift yol için uğraşan adam çift yolda kaza geçirdi diye haber çıkmıştı. Yerel televizyon benle ilgili gelişmeleri haber yapıyordu.Kış  günü olduğu için altıma verilen sürgü çok koku yapıyordu ben bundan çok rahatsız ediyordu.Evin içinde yürüme antremanları yapıyordum.Bir gün evde hiç kimse yoktu. Yengem okula gitmişti.kendi başıma tuvalete gitmeye karar vermiştim.Bacaklarımda dıştan platinler vardı kollarım alçılıydı. Bu tuvalet işini halletmem gerekiyordu koltuk değneklerimi koltuğumun altına sıkıştırdım ve evin içinde 1,5 saat sonra tuvaletteydim koltuk değneklerimi tuvalet taşının ayak basma yerlerine yerleştirdim ve gez,göz,arpacık deyip ortaladım, ihtiyacımı görmüştüm ve dünyanın en mutlu adamı olmuştum.
Artık büyük tuvaletimi yapabiliyordum bu arada aklıma gelmişken benim oto boya ve yıkama dükkanımın tuvaletinde ilginç yazılar vardı ilk girdiğinizde kapıda büyük 10 bin küçük 20 bin gaz bedava yazıyordu.içeride karşıda “Ne kadar sallarsan salla dona düşer son damla” yazıyordu karşıda ise “az önce tosun burday dı” , Kapının arkasında “ossurmadan sıçana renkli televizyon” yazıyordu.lavobada elinizi yıkarken aynada ise” ne bakıyon sibop tanıyamadın mı “yazıyordu.
Bu arada Avrupa’dan şaka malzemesi gaz balonu getirmişlerdi arkadaşlar geldiğinde minderin altına hafif şişirip koyuyorduk ve oturduğunuzda zaart diye ses çıkarıyordu. Bir gün şişkin vaziyette minderin altında unutmuşuz, İşyerime iki bayan geldi pazarlama yapıyorlarmış sanayiden de 10 kişi toplamışlar sizin burada tanıtım yapabilir miyiz diye sordular ben de buyurun diye sandalyeyi gösterdim, bayanın oturmasıyla zaart diye bir ses çıktı hemen bayanın kulağına eğilip ham fendi kokusuz mu yaptınız dedim yukarıdan aşağı bayan kıpkırmızı kesildi. Bana insanların arasında bağırarak “beyefendi bu kamera şakası mı?” diye sordu ben de çok iyi bildiniz şuraya bir el sallarmısınız dedim bayan saçını düzeltti ve işaret ettiğim yere bakarak “hangi kanal “diye sordu ben de Süveyş kanalı dedim ay bu kanal yeni mi çıktı diye sordu ben de hayır bir de panama kanalı var diye cevap verdim.Çok gülmüştük.
Birkaç ay sonra bastonlarla yürümeye başlamıştım. Ve devamlı  Ankara Hacettepe hastanesi ortopedi bölümüne Kontrole gidiyordum staja gelen öğrencilere hocalar beni konu mankeni yaparak bakın Emboliden kurtulan hasta diye beni gösteriyorlardı.Hastaneden gelirken Ankara çıkışında Polisler genel arama yapıyorlardı.tüm arabalar aranıyordu.Genç bir Polis memuru yanımıza geldi.Lütfen arabayı boşaltın arama yapacağız dedi. Arkadaşım araçtan inince genç bir polis arkadaş kafayı uzatıp ayağımdaki platinleri gördü ben de üzerim eşofmanlı Baş komiser Salih iyi çalışmalar diyince geçmiş olsun efendim trafik kazası mı dedi ben de görev kazası dedim memur hemen yolu açarak hayırlı yolculuklar dilerken arkadaşım şaşkınlıktan mosmor olmuştu.

SADDAM ANILARI


 

1996 yılında IRAK Lideri Saddam HÜSEYİN iki damadının kafasını uçurunca dul kalan kızı RANA’yı istemiştim eşimden ayrılmış ve dul kalmıştım. Gazetelerde Saddam’ın kızı dul kaldı diye haber çıkınca kızı Rana çok hoşuma gitti ÇOK GÜZEL Dİ Hemen SADDAM  HÜSEYİNE IRAK’A Mektup yazarak kızı Rana’yı ALLAH’IN emri peygamberin kavliyle istedim. Bu mektubumu haber yapan gazeteci arkadaşım DHA Muhabiri Metin ÖZDEMİR Hürriyet gazetesine ve ulusal televizyonlara haberi gönderdi. O sırada Amerika ve İngiltere’nin Saddam ile arası çok bozuktu. Akşam eve vardığımda tüm televizyon kanalları haber öncesi alt yazı geçmeye başladılar.tüm televizyon kanalları haberi ‘’Dünyanın en cesur erkeği Türkiye’den çıktı “diye haber yaptı. Tüm ulusal gazeteler yazdı Ağabeylerim kızdılar  haberi kapatmamı  istediler her kes telefon ederek dünürlerinizde çok tehlikeli ne yapacaksınız diye sormuşlar.Ertesi günü tüm dünya televizyonları haber ajanslarının Türkiye muhabirleri beni haber ve röportaj yapmam için aradılar. ÇOK PARA KAZANIRSIN DEDİLER Bunların içinde Amerika’nın CNN İngiltere’nin BBC ve asoyşeypis pres ajansı ve Almanya’dan İzmir’den İstanbul’dan bayanlar arayarak kafayı mı yedin dünyada kızmı kalmadı diye bana telefon ettiler o sırada yeni sanayide dükkanım vardı tüm sanayici arkadaşlar yanıma gelerek yedik içtik hakkını helal et SADDAM Senide kesecek diye benimle helalleştiler.Aynı gün geçirmiş olduğum kaza nedeniyle ayaklarımda (ilizorov) cihazı platinler vardı çift bastonla yürüyordum.Polatlı cumhuriyet meydanında heykelde YAVAŞ YAVAŞ Giderken arkamdan üç tane bayan geliyordu aniden bayan yanındakine bağırarak ‘şu topal var ya şu topal SADDAM’ın kızını istemiş” dedi yanındaki diğer kadın vay gâvur topal vay sağlam bacağını da kırdıracak dediler Hemen geri dönerek topalız ama sağırda deyiliz dedim kaçtılar.
sanayide kadir diye bir arkadaşım haberi seyredince beni çağırdı ya saddam bizi bombalarsa biz ne yaparız dedi bende çıraklarımı çağırarak siyah bir araba ve siyah gözlüklü adamlar gelir mahir yavaş kim diye sorarsa kadir’i gösterin dedim kadir arkadaşım bir hafta iş yerini kapatıp köye kaçtı. Daha sonra gazetecilerden kaçmak için bir hafta haymana kaplıcalarında saklandım orada Haymana belediye başkanı yanıma gelerek mahir bey ilçemizin sağlığı ve güvenliği açısından burayı terk etmeniz uygun olur diyerek bana takıldı bu arada Irakın Ankara büyükelçiliğine fax çekerek kızı veriyorsanız verin yoksa yazılı cevap verin dedim kızı veremiyoruz diye resmi yazı verselerdi ‘istedim vermediler boyacısın dediler’’diye Reha MUHTAR’A Çıkacaktım. O sıralarda oto boyacılığı yapıyordum.Ankara büyükelçisi RAFET EL TIKRITİ İş Yerimi arayarak ALLAH AŞKINA Beni bu işe karıştırma dedi. Çarşı camii yanında bir amca ayağımdaki platinlere bakarak ‘Yahu biz bunun ayağı sakat zannetmiştik bunun kafası da sakatmış dedi.Geceleri evime telefon ederek seni öldüreceğiz diye arap şiveli birileri telefon ediyorlardı.Eğer Saddam kızı verseydi ben ırak ordusunun başına geçecektim. Çünkü ölen iki damadı’da kara ve hava kuvvetleri komutanı idi kızı istemeye ise o zamanın başbakan yardımcısı Necmettin ERBAKAN’I Dünürcü başı olarak gönderecektim. Çünkü Araplarla arası iyi idi maalesef saddam beni topal diye kızını vermedi. Şimdi Polatlılılar  Amerika senin kayınpederi yakaladı diye geçmiş olsuna geliyorlar.SADDAM Kızı vermeyince evlendim 97 model oğlum oldu. Saddam da bir anı oldu GAZETE HABERLERİNİ SAKLIYORUM..

 EĞİRDİR MACERASI YENİ EVLİLİK 

İlk eşimden boşanalı 5 yıl olmuş ve ben sakat kalmıştım bastonları atmış ve yeni sanayideki işimin başına dönmüştüm. Arkadaşım Ülfet AYHAN Nasıl bir hanımla evlenmek istersin diye sordu “Diş macununu dipten sıksın yeter” dedim Çünkü musrif  bir hanımla evlenmem çalışan bir hanım olsun dedim. Bir gün ülfet usta çalışan bir hanım buldum diye koşa koşa bana geldi ne iş yapıyor dedim karaca Ahmet mezarlığında ölü yıkıyor dedi, senin oto yıkama atölyen var yanına da hanıma ölü yıkama açarsın bir ölü yıkatana arabada bedava diye kampanya yaparsınız dedi korktum ve kabul etmedim.Bu arada Almanya’da çalışan arkadaşım Metin KARALAR ile tanışarak onun ve Teakwondocu arkadaşım Cevat UZUNERİN aracılığı ile metinin baldızı ile nişanlandım.İş yerim iki katlı idi alt kata inerken ayağım kaydı ve tekrar aynı yerden kırıldı hemen hastanede alçıya aldılar bir yıl alçılı gezdim ve şimdiki ikinci eşimle evlendim .Nikahta ayağım alçılıydı ve eşim ayağıma değil alçıya bastı Nikahta herkes soruyordu alçıyla nasıl gerdek yapacaksın banyo yaparken alçı ıslanmıyacakmı?diye soranlara alçıya büyük pezarvatif takıp banyo yaparım diyordum.ve nikah şahidim olarak ilk eşimden olan Erdem de vardı .Oğlum babasının nikahını görmüş oldu yine bir yıl geçmiş alçıyı çıkartmıştım diz kapağım olmadığı için dizim bükülmüyordu.Doktorum bisiklet önermişti, Çarşı merkezi heykel de bisiklet le giderken millete araba çarpar bana yaya çarptı ayağım ikiye katlandı yine kırılmıştı Trafik oradaydı hemen sekizde sekiz yayaya verdi fakat yakalayamadılar yaya kaçmıştı.
Bir bayan öğretmen hemen beni arabasına atarak hastaneye getirdi sedye üzerinde yatarken bir vatandaş kulağıma eğilerek senin ayağın çok kırıldı EĞİRDİR kemik hastanesinde iyi kaportacılar varmış seni bir de orada ameliyat ettirelim dedi.Bacanaklarım bir göl kenarında bulunan Eğirdir kemik hastanesine bıraktılar ve gittiler yattığım oda tepeye bakıyordu ve karanlıktı bu hastane de daha çok doğudan gelen hastalar yatıyordu. Birkaç kişi ziyarete geldi bana sen ameliyat olacaksın doktora anesteziye ,pansumancıya kaç para vereceksin diye sormaya başladılar şoke olmuştum sağlık karnemle yatmıştım. Başhekim beye durumumu anlatan bir fax çekmiştim ameliyata girerken o bana para soran arkadaşıma cüzdanımı teslim ederken birden cüzdan açıldı ve basın kartımı gören arkadaş sen ne iş yaparsın dedi ben de Ankara’da ulusal bir gazetede çalıştığımı tam Ankara’da ameliyat olurken haber müdürümüz burada rüşvet olayları dönüyormuş hem onu araştır hem ameliyat ol diye beni gönderdi dedim adam hemen heyecanla yanımdan ayrıldı. ve beni hemen ameliyata aldılar. Ben ameliyattan çıktım Ayağıma dört adet çelik cant (çember) takılmıştı .Baş hekim mahir beyi benim özel odaya alın dedi yeni odam çok güzeldi göl manzaralı,banyolu ve telefonluydu. tam narkozun etkisi geçmişti telefon çaldı Polatlı da hamile olan eşim doğum yapmıştı bana müjde  97 model oğlun oldu dediler o sırada radyoda rahmetli barış Manço’ nun şarkısı çalıyordu Barış MANÇO’YU Çok seviyordum ben de hala imzalı bir mektubu bulunuyor.Oğlumun adı barış olsun dedim çocuğumu bir ay sonra gördüğümde çocuk beni tanımadı annesine kim bu topal diye sordu o da dilenci oğlum dedi. ( şaka ) Eğirdir hastanesinde bir ay içerisinde maceralar yaşadım ilk gün bastonlarla hastaneye girdiğimde iki amca bastonlarla gölü seyrediyorlardı yanlarından bastonla geçerken amca buradan bir topal geçti mi diye sordum amca vallah görmemişem dedi daha sonra arkamdan bağırarak yahu hastanenin hepsi topaldır dedi.
Hastane 10 katlıydı bende koltuk değnekleri ile en alt katta bulunan fizik tedavi bölümüne inecektim asansör geldi fakat için de hep personel ve hemşire doluydu. Hemşire sert bir şekilde kapat kapıyı bekle asansör dolu dedi tam kapı kapanırken bastonu uzattım ve kapı tekrar açıldı hemşireye bağırarak siz utanmıyor musunuz sağlamlar içeride topallar dışarıda niye merdivenleri kullanmıyorsunuz dediğimde beyefendi sizde kimsiniz ne karışıyorsunuz dedi ben de Sağlık bakanlığı müfettişlerinden Mahir YAVAŞ Dedim hemşire kıpkırmızı kesildi özür dilerim deyip tüm asansörü boşalttı ve beni aldı bazen beyaz yalanlar işe yarıyor. Eğirdir de yemekte ala balık da veriyorlardı göl önümüzdeydi ve taze balık çıkıyordu bu arada kırıkları olanlara sakın balık yeme derler balık kırığı eritir diyorlar doktora sordum Ala balık dıştan vücuda konursa kemiği yumuşatır fakat yenirse içinde fosfor olduğu için kemiğe faydalı diyordu aynı zamanda elma da çok faydalıymış tavsiye ederim.
Taburcu olmama az bir süre kalmış ve bende dönüş parası yoktu bir arkadaşım dilenciden bir kart almıştı kartın üzerin de Sizleri bir dakika rahatsız ettiğim için özür dilerim “topalım dilsiz ve sağırım 6 nüfusa bakmaktayım Allah rızası için lütfen yardım “edin yazıyordu. Ve hastanenin en alt katında mescit vardı Cuma namazına giderken arkadaşlar sen o kartı al Cuma çıkışı sana yardım toplarız dediler fakat mescide bir gittik cemaatin hepsi topaldı bir imamı sağlam gördük meğerse onunda ayağı protezmiş.Polatlı’dan bankamatikle para çıkardılar yolda yedek şoför ve muavinle samimi olduk espriler fıkralar adamlar bana mola da yemek ısmarladı buz dolabından yaş pasta meşrubat ikram ettiler ve gece evimin önüne kadar Polatlı’ya bıraktılar.

İZMİR MACERASI                                                                                             

Eğirdir de ayağıma takılan çemberler ve 17 tane çivi platinler iltihap yapmış ve ayağım üç ayda kaynar dedikleri halde 13 ayda kaynamamıştı. Ayrıca platinler kırılmaya başlamıştı.
Platinleri noterden tespit ettirip firmaya, Sağlık bakanlığına ve gazetelere yazmıştım.
Polatlı da sonradan belediye başkanı bir dostum vardı. İsmi Sami ÇAY ,Devamlı niye ayağın kaynamıyor diye soruyordu. Polatlı artık benim bastonlu halime alışmıştı.
Bir gün gazete de bir haber çıkmıştı haberde İzmir de bir doktor kaynamayan kırıkları elektro şokla kaynatıyor yazıyordu. Sami beye gazeteyi gösterdim hemen ben seni götürüp tedavi ettireyim dedi fakat harman zamanı olduğu için ben gelemiyorum fakat İzmir vali yardımcımız eski Polatlı kaymakamımız ve benim arkadaşım kendisine telefon ettim yarın seni doktora götürecek bu gece İzmir otobüsüne bin dedi. Gece otobüse bindim ayağımın altına teneke koydular sabah izmirdeydim valiliğe gittim valim beni makam aracıyla doktora götürdü çok kalabalıktı .Muayene oldum fakat ücret öderken vali bey dışarı çıkmıştı cebimdeki tüm parayı doktora vermiştim üstelik doktor ayağında iltihap var bir şey yapamam demişti moralim çok bozulmuştu muayeneden çıktık yan tarafta çok büyük bir park vardı vali beye beni buradan alacaklar dedim siz gidin dedim .vali bey gitmiş parkta yalnız kalmıştım iki koltuk değneği ayağımda platinler çok yorulmuştum. Bankta biraz oturayım dedim o şekilde Ağustos sıcağında gölgeyi görünce gecede otobüste uyumamıştım uyuyakalmışım aradan bir saat geçmişti toparlanmaya çalışırken bir de baktım önüm bozuk para dolmuş.Birisi para atınca arkası gelmiş  Önce sağa sola baktım sonra hepsini topladım ekmek arası döner ve ayran aldım cüzdanıma topladığım paraları koyarken bir de baktım  firmanın kartı elime geldi ayağımdaki platinleri satan firma aynı sokakta imiş
Hemen koltuk değneklerimle beş dakika sonra firma kapısındaydım kıyafetim kot gömlek ayağımda platinler beni dilenci diye içeri almak istemediler. Daha sonra müdürünüzle görüşeceğim dedim sen kimsin dediler ismim Mahir YAVAŞ Ankara dan geliyorum dedim ismimi duyunca bizi şikayet eden gazetelere veren adam gelmiş dediğinde hemen beni içeri alıp soğuk bir şeyler ikram ettiler. Genel müdürünüz ile görüşeceğim dedim o yıl Fransa da dünya kupası vardı müdür maça gitmişti hemen cep telefonu ile aradılar ve bana dönerek çok kaliteli ve hijyen bir ortamda platinleri ürettiklerini ve  görmem için fabrikayı gezdirmeyi teklif ettiler. Bende ayağım simsiyah olmuş platinler kırıldı ayağım iltihap yaptı ve kaynamadı sizin yüzünüzden ayağımı kesecekler yol param bile kalmadı doktor doktor geziyorum dediğimde sakin olun beyefendi dedi ve birkaç yerle telefon konuşması yapan müdür yarın sabah saat 07,30 da uçak bileti varmış sizin için uygun mu dedi ben de cebimde yol parası yok ne yapalım erken kalkarız artık dedim Yeğenim karşı yakada oturuyordu hemen özel bir araçla şoför beni araçla eve bıraktı ve sabah erken uçağa bindirdi iki saat sonra Ankara’daydım.      
Platinlerden kırılan olanları değiştirmek için numune hastanesine yattım. Uçakla izmir den platinleri gönderen firma bu sefer benden ücret almadı. Birkaç ay sonra baktım ayağım kaynamıyor simsiyah olmuş kangren oluyorsun dediler .Ankarada ayağımı kestirmeye kara verdim fakat ne ailemin nede kardeşlerimin haberi vardı ankaraya giderken TRT’DE Çalışan polatlılı Burhan CANDAN İsimli arkadaşımla aynı otobüsteydik durumu anlattım sakın ayağını kestirma iltihap tüm vücuda yayılıyormuş dedi ve beni kızılayda İGS Mağazalarının sahibi kaza geçirmiş ve yağı birkaç kez iltihap yüzünden kesilmiş ve Amerika da bir japon doktor kurtarmıştı. Bana sakın ayağını kesme son ana kadar dayan dediler. hemen polatlı daki doktoruma platinleri sökelim dedim ayağın kaynamamış ne olacak dedi vücudum bu platinleri kabul etmedi ne olursa olsun sökelim dedim. Ameliyathaneye girdik 10,11Anahtarları aldık hiç baymadan narkozsuz 17 tane çiviyi kemiğin içinden söküp aldık doktorum ayağını alçıya alamayız iltihap akıyor pansuman yapamazsın dedi .Yarım atel (alçı) yapalım dedim alt kısmına alçı yapıldı eve geldim ertesi gün gözlerime inanamadım simsiyah olan ayağım sabah kar beyazı olmuştu ve bir buçuk yılda kaynamayan ayağım bir haftada kaynamıştı .vücudum platinleri reddetmişti ayağım düzeldi ,MİRKELAM gibi koşamıyordum fakat sürahi teyze gibi yürüyordum. İlk kazada diz kapağımı almışlardı doktoruma sordum hocam insan oraya bir gazoz kapağı takar hiç olmazsa dedim. Afrika da sporcular daha hızlı koşmak için iki diz kapağını da aldırıyorlar dedi iyi de hocam biri hızlı biri yavaş hızlı olan diğerini sollarsa ben ne yaparım dedim.o zaman fazla masraf yapma ayağın yenisini al dedi hocam mezbaha neye gittim hep arka sağ ayak vardı ön sol bulamadım dedim “Kurbanı bekle evladım”dedi.

(HATIRALAR )  İL MESELESİ


Rahmetli Turgut ÖZAL Zamanında başlayan ilçelerin il yapılması modası tüm Türkiye’yi sarınca bizde sivil toplum kuruluşları olarak Polatlı da il kampanyası başlattık POGİAD Polatlı genç iş adamları derneği olarak tüm üyelere pankart afiş yapılması istenmişti tüm fabrika ve kuruluşlar kendileri birer slogan hazırlamıştı. Bende üzerinde kanguru çizimi bulunan bir afişe İngilizce WE WANT TO BEA CİTY İL Olmak istiyoruz. İL SÖZÜ BABADAN GERİSİ HOCADAN İLİ DİŞİ KUŞ YAPAR Yazdım ve şehir girişine astım afişte ismi geçen BABA DEMİREL HOCA ERBAKAN DİŞİ KUŞ TANSU ÇİLLERDİ ..Maalesef her seçimde söz verildiği halde Polatlı il yapılmamıştı . ve nihayet yine ayağımı kırmış evde yatıyordum .ADANA OSMANİYE DE SEÇİM VARDI  Tansu ÇİLLER Başbakandı ve baba DEMİREL 80 Plakayı size verdim  sizi İL Yaptım diye söz vermişti DEMİREL Cumhur başkanı olunca bizi il yapmak Başbakan Tansu ÇİLLER E DÜŞMÜŞTÜ Fakat Osmaniye belediye başkanı ölünce tekrar seçim gündeme geldi doğru yol partisi seçimi garantilemek için Osmaniye ye seçimden önce il sözü verdi ve bizim olan 80 plakayı verdiler. Baktım Polatlı’dan ses çıkmıyor o zamanın ABD .başkanı CLINTON un Tansu ÇİLLER İle arası çok iyiydi ve benim şehir girişi dört yolda asılı olan afişim İngilizce idi HEMEN clınton a bir mektup yazdım Türkçe söyledik anlatamadık İngilizce söyledik anlamadılar senin İngilizce’n çok iyi Tansu çiller tanıyorsun telefon etde bizi il yapsın diye yazdım. Ve bu mektubu kanal D muhabiri aslı küçük kömürcü haber yaptı tüm sanayi esnafı hep bir ağızdan kamera karşısında WE WANT TO BEA CITY Diye toplu halde İngilizce olarak bağırmaya başladık çekim sonunda arkadaşlara takıldım ‘’ ulan Türkçe’yi doğru dürüst konuşamıyorsunuz İngilizce bağırıyorsunuz dedim hepsi gülmekten yere yatıyor. Kanal D Muhabiri Aslı KÜÇÜKKÖMÜRCÜ Bana sordu mahir bey bu renkli kişiliğinizi neye borçlusunuz dedi bende oto boyacısı olmamdan dedim çünkü her renk var dedim. Çok şaşırdı bu haber yayınlandı ve Polatlı’nın  il konusunu tüm Türkiye duydu. Hürriyet gazetesinde Mümtaz SOYSAL İngilizce  afiş üzerinde bulunan İngilizce sloganın yanlış olduğunu yazmış. Daha sonra NTV Televizyonunda yine İngilizce yazının eleştiri konusu olduğunu arkadaşlarım bana senin afişi eleştiriyorlar diye bana haber verdi bende bedavadan benim reklamımı yapıyor dedim.  BU AFİŞİM 24 Defa gazete ,dergi,ve televizyonlarda ulusal basına haber oldu 500 bin liralık afişle trilyonluk reklam yaptık. Ve hala biz il olamadık fakat şimdi üniversitesi yürünebilir yolları yeşili bol olan yaşanabilir bir ilçe olmak istiyoruz.              

YİNE E 90 YİNE MAHİR YAVAŞ YİNE KAZA

Bir ramazan günüydü ve Polatlı Bölge Trafik amirliğine Faruk ÖZÇELİK İsminde bir baş komiser atanmıştı .Faruk bey uzaktan da olsa akrabamızdı. Faruk bey Ankara da oturduğu için iftara yetişemiyordu eşimle ve öğretmen olan ağabeyimle bizim ev de akşam iftara davet ettik .Ağabeyimde ikinci el bir otomobil alacaktı. Sanayicide bir ustada opal taksi varmış bir bakalım dedi altımda 1979 Model 131 Murat otomobil vardı bacanağım birkaç günlüğüne bana emanet etmişti.
Sanayide aracı gördük eve giderken E90 Karayolu üzerinde bulunan Bölge trafik amirliğinden Faruk beyi alacaktık tam dört yolda buluna terminal önüne ışıklara geldiğimizde kırmızı ışık yandı ve önümdeki araç ani frenle durdu. Ben de durdum ardan bir saniye geçmişti büyük bir gürültü koptu ve aracımız öndeki araca hızla çarptı çaptığım araç bankete çıkmıştı. Her şey toz duman parçalar havada uçuşuşu yordu aracımın ön tarafı torpidoya kadar gelmiş arka koltuklar ön koltuğa sıkışmıştı. Hemen araçtan kendimizi dışarıya attık korkunç bir sağanak yağmur yağıyordu arkamızdan birisi çarpmıştı fakat hayretler için de kaldık arkamız da kimse yoktu. Diğer yan tarafa baktığımızda askeri kamyon tır takla atmış yan yatmış içindeki astsubaylar cama vuruyoebizi çıkarın diye bağırıyorlardı .Hemen içeridekileri çıkarttık. Yol kapanmıştı hemen az ileride bulunan Bölge  Trafik amirimiz Faruk beyi aradım “Abı dört yolda kaza yaptık hemen gel dedim ben bazen çok şaka yaptığım için yine şaka yaptığımı zannetmiş,o arada yerel televizyonlarda haber vermiştim  bir yandan kameralar çekiyor bir yandan yolu açmaya çalışıyorduk.yolu açtık bir     saat sonra       yağmur altında evimize iftara gittik.
Ertesi Günü yerel basın başlık atmış “YİNE E 90YİNE KAZA YİNE MAHİR YAVAŞ”Yazıyordu.
İki tane de yerel televizyon yayınlamıştı. Arkadaşlar telefon ediyor ve Mahir sen E 90 a çıktığının zaman haber ver biz trafiğe çıkmayalım diyorlardı.

HASTANE ANILARI BAŞLIYOR.

Rahatsızlığım nedeniyle yeni sanayi de bulunan fırınlı oto boya dükkanımı oto yıkama OTO MAKYAJ Yapmıştım.Bir gün otomobilini yıkatmak için aslen Polatlılı fakat IĞDIR’DA ORTOPEDİ Doktoru olan Op.Dr.Ali İHASAN YAŞAR Gelmişti. Kaza resimlerime baktı geçmiş olsun dedi ve ayrıldı fakat bu 10 dakikalık tanışma “benim hayatımı değiştirecekti “defalarca ameliyat olunca kışın çalışamaz oldum ve işi bırakıp dükkanımı kiraya verdim kendim önce OTO AYGAZ’DA ,BETON SANTRALİNDE ,CAM SANAYİİNDE Kısa süre müdürlük yaptım. İşyerimde tanışmış olduğum Dr Ali İhasan YAŞAR Polatlı’ya gelmiş ve Baş hekimliğe atanmıştı kendisine rica ettim temizlik şirketine özürlü kadrosuna beni işe alın dedim. O sırada kaymakamlık danışma kurulunda sivil toplum kuruluşlarında 22 kişi seçilmiş ve devlet dairelerini sivil olarak izliyor denetliyor ve her ay noksanlık ve şikayet edilen kurumları masaya yatırıyor kötü çalışan kurumları uyarıyor iyi çalışan idarecileri ödüllendiriyorduk .SSK ve DUATEPE Hastaneleri de bana düşmüştü ve yıllarca hastanelerde ömrüm geçmişti .Bana sen ilkokul mezunu bir oto boyacısısın hastanemiz için ne yapabilirsin dedi ben de  Gazetecilik yaptım halkla ilişkilerde çalışabilirim dedim. Birkaç gün önce görmüştüm Hastaneye halkla ilişkiler yeni açılmış koridora bir masa  üzerine bir örtü konmuş kağıda halkla ilişkiler yazmışlar temizlik şirketinden de bir bayan oturmuştu sordum baş hekim izinden döndü mü? “bana baş hekim izine mi ayrıldı” dedi bayan hiçbir şey bilmiyordu.Bir hafta sonra elim de bastonla işe başladım .Müdürlerim yarın sabah temizlik şirketine ait iş önlüğünü giysin dediler ve hastanede halkla ilişkiler için bir dönüşüm başlamıştı tarih 03/09/2003 Ertesi günü akrabamız olan Ankara Çankaya’da oturan emekli banka müdürü Faruk beyin bana hediye ettiği ikinci el az kullanılmış lacivert takım elbiseyi giydim beyaz gömlek ve kravat boynumda özel yapılmış “Halkla İlişkiler yazısı ile müdürlerimin karşısına çıktım iş gömleği yerine böyle şık giyineyim burası hastanenin vitrini göze hoş gelir dedim kabul ettiler özürlü olduğum halde akşama kadar hiç oturmamıştım her kese yardıma koşuyordum. Yaşlı teyzeler amcalar çok dua ediyorlardı.                                                                    
Teyzem mahallede komşularına hastaneye gittiğinizde orada bir topal var o her şeyi hallediyor siz hiç yorulmayın demiş o topal ise ben oluyordum.Baş hekimimiz yeni işe başladığı için çekemeyenler yıpratmak isteyenler hastanenin ilerlemesini istemeyenler olmuştu. Baş hekimim beni odasına çağırarak hastanede ne oluyor bitiyor benim adıma gözlemleyeceksin dedi. Kendisi ameliyatta ve ya idare odasında olduğu için polikliniklerde yaşanan olaylardan haberi olmuyordu .Haftalık rapor yazarak hasta şikayetlerini idareye bildirmeye başladım adım ispiyoncu ya çıkmıştı fakat bana göre görevini tam yapmayan kişiler bizim cebimizden para çalıyormuş gibi geliyordu.ve değişim başladı. Baş hekim asker kökenliydi ve çok disiplinliydi temizlik,iş disiplini ve kaliteli hizmet tam benlikti.Hastanın suratına karne fırlatan memur görevinden alındı,Yıllardır saat 10,30’da Ankara’dan işe gelen doktorlar sabah 09,00’da göreve başlamıştı iki  trilyon borcu olan hastane bir yılda iki buçuk trilyon kara geçmişti baş hekim yardımcıları müdürler süper bir ekip kurulmuştu ve devletin beş kuruşu heba olmuyordu. Ayda bir milyar su faturası ödeyen baş hekim bahçeye kuyu kazdırıp su çıkartmış ve ATV Televizyonu haber yapmıştı.İki yıl önce laboratuara 750 liraya alınan sarf malzeme iki yıl sonra 250 liraya alınıyordu alım satımlarda biri Sivrihisarlı biri Bey pazarlı iki baş hekim yardımcısı ve çok sıkı bir bayan müdür yardımcımız  vardı.Ekonomimiz düzelince hizmet arttı hastane bilgisayara otomasyona başladı. Girişte metrelerce kuyruk oluyordu önce üç bilgisayar vardı daha sonra  tüm polikliniklere bilgisayar konarak kuyruklar azaldı. Bilgisayarlı tomografi .mamografi kondu ,kemik taraması başladı ve benim hastaneye gelişim ile ne gibi kolaylıklar hastaneye yapıldı onları anlatayım. Eskiden köylerden,mahallelerden gelen hastalara bu gün senin doktorun polikliniği yok sonra gel deniyordu ve hasta muayene olamadan gidiyordu.hemen başhekime söyledim bana telefon bağlanmasını istedim bana gıcıklık olsun diye hiç kimsenin almadığı dahili 100 Numarayı verdiler hemen binlerce broşür bastırıp ALO 100 Numara hattını kurdum. Hastalar evinden arayıp doktoru o gün poliklinikte ise hastaneye geliyordu. Bir gün hasta bir teyze bana telefon ederek oğlum bu gün yüz numarada kim var? diye soruyordu. Bu arada Halkla İlişkilerin hastane memnuniyetini artırdığını gören Baş hekim benim yanıma iki adet bayan eleman verdi onlara mavi melek ismini takmıştım mahirin melekleri tüm yaşlı ve kimsesiz hatsala yardımcı oluyorlardı. İlaç silah ,ehliyet, işe girme için raporlarları için dilekçe gerekiyordu ve dilekçe kantinde 250 bin liraya satılıyordu yaşlı hastalar her gün benden oğlum param yok 250 bin lira borç ver diyorlardı ben parayı veriyordum fakat çoğunun okuma yazması olmadığı için tekrar bana gelip dilekçe yazdırıyorlardı. Hemen bilgisayarda bir dilekçe yazarak binlerce çoğalttım ve masama heyet raporu dilekçeleri doldurulur yazdım , Her gün en az 20 /30 adet dilekçe ücretsiz hastalara ücretsiz doldurup veriyoruz.Acilde muayene olan hastalar gece nöbetçi eczane arıyorlardı bir eczane bulup camında eğer nöbetçi eczane yazıyorsa oradan adres alıp gidiyorlardı. Bu arada unutmuşum yerel basında DUATEPE gazetesinde Halkın Gündemi köşesinde köşemde
Her gün yazıyordum ve eczaneleri yazdım Polatlı Eczacı odası tarafından hem Duatepe hem eski SSK Hastanemiz aciline her gün değişen Işıklı pano yapıldı. Bir gün Ankara il sağlık müdürlüğünden bir bayan doktor aradı sağlık bakanlığı şikayet hattına sizin hakkınızda bir telefon geldi dedi. Hem korkmuş hem şaşırmıştım. Doktor hanım Alo şikayet hattına ilk defa TEŞEKKÜR geldi dedi.Ankara’da oturan bürokrasiden biri Polatlı’dan geçerken eşi rahatsızlanmış                     bizim hastanemize gelmiş biz her kese yaptığımız gibi hoş karşılamışız yardımcı olmuşuz kimdir bilmiyorum günde yüzlerce hastaya yardımcı oluyoruz Bu beyefendi ALO SAĞLIK 184 Hattını arayarak Polatlı gibi bir ilçede böyle halkla ilişkiler var da  Başkent Ankara Numune hastanesi gibi daha büyük hastanelerde niye böyle bir hizmet yok diye şikayet edip bize teşekkür etmiş ismimi bilmediği için TOPALIN BİRİ Demiş Halkla ilişkilerde benden başka topal yok beni tarif etmiş bana ve başhekime teşekkür ediyordu gerçekten duygulandım.                             (14)
Poliklinik kapılarında polikliniklerin ismi çok küçük yazılmıştı hastanede çalışanlar bile poliklinikleri bulamıyor danışmaya yani bize soruyorlardı. Baş hekime büyük yazılarla tavana asalım dedim 600 Milyon fatura çıkınca olmaz paramız yok dedim arkadaşım Ülfet AYHAN’A Bir şikayet dilekçesi yazdırdım şikayet kutusuna attım yazıyı okuyan başhekimim hemen tabela yapılsın dedi Pazar günü gelip tabelaları taktık o kadar güzel olmuştu başhekim çok beğendi.
Hastane girişinde Günlük poliklinik doktor listesi vardı bu listeyi ben yapıyordum .
Yazım çok kötüydü ve keçe kalemle yazıyordum hemen bilgisayarda doktor isimlerini kartona çıktı alarak yaptım karşıya da dosya naylonlarını keserek cep yaptım .Çok güzel olmuştu şimdi ise mıknatıslı yazılar olan bir pano yaptırdım çok süper oldu Başka hastanelerden gelen diğer baş hekimler resim çekerek örnek aldılar.

HASTANE HİKAYELERİ BAŞLIYOR

Hastanelerde başıma gelen çok komik olaylar yaşadım

HASTANE ANILARI

10YIL içinde 24 defa ameliyat olunca ilginç hastane anılarınızda oluyor .Bunlardan bazılarını size anlatayım.
Hemşire serviste yatan hastaya dereceyi vermiş “Bunu koltuğunun altına koy” demiş
Hasta dereceyi oturduğu koltuğun altına koymuş.

YİNE HASTANEDE YATARKEN

Hastane tuvaletinin kapı arkasına  temizlik şirketi  çizelge  yapmış her gün temizlik yapınca tarih ve imza atıyorlar.Hasta tuvalette imza atan temizlikçiyi gördü .Bana sordu oğlum bu ne imzası         atıyor?diye Bende şaka olsun diye amca işediğine dair imza atıyorlar  dedim.Amca refakatçi imiş sabaha kadar imzayı doldurmuş fakat kapı arkası olduğu için kimse görmemiş.
Sabah kolumdan yakalayıp beni kenara çekti ”Oğlum ben imzayı attım fakat bizim karı imza’da bilmez parmak bassa olur mu? diye soruyor.Ben de olur amca dedim.

Yine hastanede çalışırken yaşlı bir bayan gelmiş masama vuruyor ve bağırıyor oğlum bana ÇEK YAT lazım” Teyzecim ya İSTİKBALE ,git ya da BELLONA’YA dedim git dedim meğer teyzem CHEK UP Yaptıracakmış.

YİNE HASTANE DE Yaşlı bir amcaya yardım ediyorum elinde idrar bardağı tuvalete girdi çok az idrar yapmış hasta beni çağırıyor ”Gel oğlum üzerine biraz takviye yapıver dedi ben de amca geçen birisi karısına takviye yaptırmış adama 3 aylık hamilesin raporu çıktı dedim.

Yeni hastane açılışı için başhekim müdürüne ikram için 300 tane kanepe (pasta) siparişi ver demiş müdür 300 adet çek yat (kanepe) siparişi vermiş.
KBB POLİKLİNİĞİNDE Eskiden kapıya asılan listeye sabah erkenden isim yazarak sıraya giriyorlardı Kapıda ise Hüseyin amca var Hüseyin amca TV seyretmez şarkıcı artist bilmez poliklinik sıra listesine bizim piç hasan lakaplı bir arkadaş sabahtan ne kadar yerli yabancı şarkıcı artist var hepsinin ismini yazmış .Hüseyin amca kalabalıkta bağırarak isim okuyor Hülya AVŞAR YOK HAKAN ŞÜKÜR yok.FULYA SANÇEES yok ulan bu ne biçim isim diyor hastalar birbirinin yüzüne bakıyor.Acaba Polatlı’da Hülya AVŞAR İsminde birimi var diye birbirlerine bakıyorlar.O sırada uyanmış gel içeriye seninle dalga geçiyorlar demiş.
Hastane tuvaleti karşısında çay ocağımız vardı her kes plastik bardakla çay alıyordu servisin üzerine boş bardağı bıraktım arkadaş çay doldursun diye bekliyorum o sırada bir hasta bir şeyler sormak için çağırdı. Ben konuşurken tuvaletten çıkan hasta işediği idrar bardağını rafa bırakmış çaycıya bağırdım ben oralet değil çay istedim diye o sırada hasta bardak benim dedi yoksa yanlışlıkla içecektik.

PROSTAT HASTASI

Oğlum eskiden çiş yaparken yüzüme gelmesin diye aletimi aşağıya bastırıyordum şimdi ise ayakkabılarım ıslanmasın diye yukarı kaldırıyorum diyordu.
  
Mahir Yavaş

www.mahiryavas.com

Mahir Yavaş Videolarını İzlemek için Tıklayınız..





1 yorum: